6 Aralık 2008 Cumartesi

Kurban

Değerli Dostlar;

Bazı mekanlar vardır; kimliği ile, mevcudiyeti ile, iklimi ile, ruhaniyeti ile ziyaret edende iz bırakır ve hatta bu iz kimi zaman gören gözler için hal olur. Soracak olursak kendimize hangi mekanlardır bunlar diye, cevabım elbette Mekke olacaktır. Hasrettir Mekke, menzildir Mekke, uzaktaki yakındır Mekke. Mekke denilince herkesin aklına Kabe gelir, hac farzı gelir, kutsal topraklar gelir. Nedendir bilmem ama benim aklıma kurban olmak gelir, ve aklıma gelen başıma gelir derler ya; başım kurbanın altında ezilir, gönlüm çoşar, büzülür; gözlerim puslanır. Kurbanın ne zaman ve nasıl çıktığı herkesçe malumdur. Benim bahsetmek istediğim bu değil. Bahsetmek istediğim aynı şartlarda kalan bir kul nasıl davranır. Ve hatta kurban nedir, kimdir?

Teşbihte hata olmaz derler; örneğimiz edebimizi alaşağı etse de vermeden geçemeyeceğim. Bir kula evladını kurban et dense ne yapar? Acaba kurban edilen kimdir? Belki de bunun üzerine tefekkür etmemiz gerekir!.

Değerli Dostlar;

Kurban benim, evet benim dediğim nefsim, egom, putumdur. Bunlar ağırlıktır menzile giden yolda. Yolun başlangıcı ben, sonu ben. Ya ben kimim? Bunları öncelikle Allah yolunda kurban etmem gerekmez mi? Hafiflemem gerekmez mi? Gönle giderken hafiflemem gerekir ki, hacımı tamamlayabileyim. Kolay olmadığı söylenir, hoş kolaylık ve zorluk sıfattır, kula göre değişir ya. Rabbim bize de aynı yolda kurban olmayı, kurban etmeyi nasip eylesin. Ancak kurban etmek için öncelikle kişinin kurban edeceğini görmesi, bilmesi ve hatta fark etmesi gerekmez mi?

Efendim;

Daha öncede belirttiğimiz gibi zarfta kalmayalım, mektuba inelim ki manasını anlayabilelim. Zarftakinden öte mektuptadır. Fark edelim, kurban olalım ki yoluna, hafifleyelim.

Niyet edelim ki Rabbim yazdıklarımızı önce bize nasip etsin. Sonra da ihtiyacı olanlara....

Lafı çok olanın yalanı da çok olur derler.

İzninizle efendim....

Mümtaz Ali Tahir