15 Temmuz 2009 Çarşamba

BOZKIRDAKİ MELTEMDESİN SEN

Başaklar eğilmiş, hasat başlamıştı.

Sıcak bir Temmuz günüydü.

Görev ne zaman, ne de mekan tanıyordu.

Başakların arasında bir ben, bir de cihazlar.

Ne yolun yorgunluğu, ne de işin çetin oluşu engeldi; çalışma başlamış ve bitirilmeliydi.

Bir ara, araların birinde başak tarlalarında ben; benliğim gibi kaybolmuş, başak denizinde ben.....

Kuru havaya inat, birden başakları ve yüzümü okşayan rüzgar.

O an ellerim ile hem rüzgarı sevdim, hem başakları....

Başak denizinde yüzümü okşayan rüzgar, gönlüme de değdi......

Meraklandım, sıkıldım, sevindim; saçlarım gibi gönlümde karıştı....

Telefonum çalışmıyor ki, nasıl haber alabilir.....

Neyse ki akşam ulaştım birilerine....Yüreğim sıkılgan, pek, güzel, hüzünlü, nasıl desem karışık.....

Sordum herkesi yok birşey, sağsalim herkes dendi. Ama...

Ama nedir bu hal üzerimdeki.....

Günler günleri kovaladı, köprüler altında çok sular geçti....

Ankara’dayım bu sabah; ah ki bu sabah......

Öğrendim, öğrendim ki Şevket Baba vuslata ermiş.

Ah Şevket Baba, Ah Koca Gönül.........

Seni bilen bilir, seven bilir......

Gözler görmedi seni, ama gönül gördü....

Dünya aleminde olamadık ama rüya aleminde birlikteydik. Mesafe nedir ki?

Demek yüzümü başak denizinde okşayan senin vuslat haberindi.

Gelinciklerin bile görülmediği, başakların ardından selam verip kalkamadığı, yaz yağmurunun inatla düşemediği an senin vuslat anınmış.

Vesilelerin, sevenlerin, sofrandan nasiplenenlerin nasıldır kimbilir?

Ama ben ki başak denizinin dibinde vurgun yemişim.....

Acaba rüyamdaki gibi bu fakire gülüyormusun? Yoksa sofran için israr mı ediyorsun?

Yedim Baba; ben de yedim senin sofrandan, nasiplendim....Gönül sofrandaki kadehi bana gülen gözlerle uzattığın o gece ben de katıldım o sofrana......

Şimdi vurgundayım Baba, aynı Muhittin Babamın ardından olduğu gibi.....

Giderken dediğin gibi Aşk Ola, Dem Ola, Güzel Ola, Vuslat Ola....