4 Aralık 2008 Perşembe

Sürdürülebilirlik

Değerli Dostlar;


Milletimizin bir özelliği mi, yoksa bulunduğumuz toprakların hikmeti mi bilinmez ancak son zamanlarda bir konuyu oldukça fazla gözlemlemekteyim. Bu konuyu da sizlerle paylaşmak ve fikirleriniz almak niyetindeyim, müsadenizle.


Bir teknik proje olsun, bir siyasi veya iktisadi hamle olsun, bir girişim olsun; başlangıçları çok güzel yapmaktayız. Devamında çıktılarımızı ve kazançlarımızı da sağlayabiliyoruz. Ancak zamana bağlı olarak sürdürülebilirlik ilkesinden uzaklaşıyoruz. Bu konuyu iki somut örnek ile açmak isterim. Örneğin bir girişimci bir konu üzerine kafasında plandığı bir projesi pazar araştırmasına da bağlı kalarak bir ticari teşebbüste şekillendiriyor. Bu teşebbüsü neticesinde mevcut pisaya koşullarında güzel kazançta elde edebiliyor. Ancak mevcut pazar ihtiyaçları karşılandıktan sonra küçülmeye ve hatta girişimini kapatmaya kadar yol izliyor. Bundan dolayı da hem kendisi, hem de kendisinin yanında bu girişimden nemalananlar zarara uğruyor. Bu örnek çok uzakta değil sadece çarşı-pazara bakmamız yeterli. Bu somut bir örneğin yanında bir sosyal örnekte vermek isterim. Örneğin yazılı ve görsel basın özellikle Dini Günler ve Ramazan ayı içinde izledikler yayın politikalarını daha bayramın birinci günü değiştiriyorlar. Mesela programlar daha muhafazakar lakırtılarla doldurup bayramın birinci günü sabahı magazin dedikleri ne olduğu mechul yayınları getiriyorlar ekrana; ya da gazetelerinin son sayfasında yer alan müptezel bayan resimlerini Ramazan sürecinde kaldırıp, bayramın ilk günü tam sayfa olarak yayınlıyorlar. Şimdi diyeceksiniz bana bu yayınları izleme; ancak mevcut trajları ve izlenme oranları oldukça yüksek olan basın-yayın organları da izlenilmeden memleket meseleleri hakkında farklı bir bakış açısı da almak mümkün olmuyor. Elbette bu durumda hem ilk örnekte verdiğim girişimcinin, hem de ikinci örnekte verdiğin basın-yayın editörünün belki de sorumluluğu arz talep dengesine yanıt vermek. Ancak bu durum sizce de sürdürülebilirlik ilkesine aykırı değil mi? Ve belki de şu soruya cevap vermek daha doğru olur; bu arz telep mekanizmasını tetikleyen bizler sürdürülebilirlik ilkesine ne kadar yakınız?


Değerli Dostlar;


Sürdürülebilirlik ilkesi aslında bizim için ne kadar da önemli. Bugün, içimden geldi iyilik yapayım diyen bir insanı, yolda birine yardım ederken gördüğümüzde ne kadar hoşumuza gider. Ancak devamı gelmez ise bir günlük insan merkezli olmak bu adama ne kadar yetebilir? Mesela 1999 depremleri sonrası yapılan yardımların devamlılığı oldu mu? Bildiğim kadarıyla olmadı ki, Kızılay şu an kan bağışı kampanyası açma zorunluluğu hissetti. Ya da Ramazan ayı boyunca nefsine söz geçirmeye çalışan kişi, bayramın birinci günü bayram namazı için yer kapma yarışına girdiğinde; futbol yorumcularının dediği gibi; dakika bir, gol bir olmaz mı?


Efendim,


Sürdürülebilirlik konusunda bir çok yayından kaynak verebiliriz; ekonomi dergilerinden, eğitim formasyonu kitaplarından, tasarım makalelerinden, ve hatta felsefe kitaplarından. Ancak bu konuda benim kaynağım Hz. Pir, Mevlana’nın sözü olacaktır; “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” Sizce de bu söz üzerinde tefekkür gerekmez mi?


Niyet edelim ki Rabbim yazdıklarımızı önce bize nasip etsin...Sonra da ihtiyacı olanlara....


Lafı çok olanın yalanı da çok olur derler.


İzninizle efendim.


Mümtaz Ali Tahir

Hiç yorum yok: